Anlamak ve Sevmek

Sevmek ve Anlamak arasında çok sıkı bir ilişki var, insan sevdiğini bir şekilde anlıyor, yani bir yolunu bulup ya empatiyle olmadı sempatiyle kafasında bir yerlere yerleştirip anlamlandırıyor,

Yeter ki önceden kalbine yerleştirmek için neden bulmuş olsun.

Gün boyu çokça kişiyle konuşuyoruz, arkadaşça, dostça, iş için, havadan sudan, bazen öfkeyle, herkesin derdi anlaşılmak, doğru anlaşılmak, doğru dinlenmek istiyoruz.

Oysa doğru iletişim kurmak için neye ihtiyaç var diye baktığımızda ilk karşımıza çıkan doğru anlatmak.

Bu noktada iş birden değişiyor, “beni doğru anlasınlar!” da;  ben kafama göre konuşayım, bütün sorumluluğu karşı tarafa vereyim, beni duysun, dinlesin, kalbimin temizliğini bilsin, kafamdan geçenlere hakim olsun, o günki modumu da tartıp, beni doğru anlasın.

Gel gör ki doğru iletişim kurmak için anlaşılma sorumluluğu anlatana veriliyor, yani ben, karşı taraf tarafından iyi anlaşılmak istiyorsam, kendimi net bir şekilde, doğru kelimelerle, ben diliyle, içinde bulunduğum durumu da yansıtarak anlatıyorum.

Yine iş dönüp dolaşıp bana kalıyor, ben iyi olunca insanlar iyi olmaya, ben “benim işimi” düzgün yaparsam insanlar beni anlamaya başlıyor.

Ben kendimi anlatmaya çok istekli, her şeyi kendi adıma doğru yapmaya gönüllü oldum diyelim, iş bitiyor mu,  o kadar kolay değil, henüz bitmiyor.

Karşı tarafın dinleme eşiği de önemli. 

İletişimin %75’i hatta bazı kaynaklara göre daha fazlası sözsüz iletişim.

Karşı taraf bizi gördüğü, bizimle ilgili bir kanaata varıyor ve bu karara göre sevdiği ya da sevmediği tipler kümesine koyuyor.

Bana kalan %25lik kısmı da dinlemeye ne kadar istekli olduğuyla ilgili oluveriyor.

Biz genel olarak dinlemekten çok anlatmaya seven insanlarız, dinlediğimiz kadarından sonucu anladığımızı varsayıp, sonunu kafamıza göre uydurmak ata sporumuz gibi.

Hal böyle olunca doğru iletişim kurmak Tanrı tarafından seçilen bazı şanslı kullara bahşedilmiş bir özellik gibi bir şey oluyor.

Her gün çok konuşup, çok anlatmak, dinlemek, tekrar tekrar yapılan, otomatik pilottaki davranışlarımız haline geliyor.

Otomatik pilotta, yani sürekli yaptığımız için, bu davranışı çok iyi bildiğimizi var sayıyoruz ve bunu otomatiğe alıp başka şeylerle ilgilenebileceğimizi varsayıyoruz.

Bana göre en kritik nokta bu,  farzetme, zannetme, sor!

İnsanları dinlerken sonunu bildiğimizi farzetmeden, bir hareketinden bizi sevmediğini zannetmeden, insanları iyi anlamak ve sevip sevilebilmek için soralım.

Doğru mu anlıyorum? doğru anlatabildim mi?

Anlamanıza yardımcı olabilir mi?

Birbirimizi anlayalım ki sevelim ve sevelim ki anlayalım, bizi gün sonunda yine sevgi kurtaracak.

Write a comment