Akışta mıyız?

İnsanaların ömürlerini 7 yıllık dönemler halinde yaşadıklarına inanılır. 

Bu 7 yıl içinde, büyük bir değişimin olacağı, buna alışılacağı ve bununla yaşamanın öğrenileceği daha sonra umutlu bekleyişle kendine dönüleceği ve coşkuyla yaşamın tadına varılacağı bir dönem.

Tıplı mevsimler gibi insan ömrünün 7 yıl içinde dört mevsimi yaşadığı düşünülür.

Kendimizi bir ağaç gibi düşünsek;

Sonbaharda alışık olduğumuz ortamın değişmeye başladığını hissederiz, önce alışık olduğumuz meltemlerin yerini daha soğuk ve gürültülü rüzgarlar almaya başlar.

Her meltemde dans eden yemyeşil yapraklarımız ürperir, sanki şaşırır ve geri çekilir.

Yavaş yavaş rengini değiştirir, bu yeni rüzgarla, yağan sert yağmurla anlaşamamaya başlayıp sararıp solar. Tabıdık sevgili dostlarının, güzel kuşların,dansına neden olan ılık rüzgarların bittiği tamamen anladığında ise yapraklar kendilerini toprağa bırakıverir.

Yok ben dalımı bırakmam diyenlerin icabına da zaten rüzgar bakacaktır

Kış gelir, tüm soğuğuyla,toprağı ağacı hayatı dondurup susturan ağırlığıyla, bembeyaz örtüsü, gri gökyüzü, fırtınası ile çetin cevizdir.

Yapayalnız kalır ağaç, ne dalında yaprağı, ne ziyarete gelen kuşları vardır.

Rüzgar her gün onu biraz daha ısrarla iter, sanki yer değistiremediğini bilmez tüm gücüyle öyle iter, dallarını kırana kadar iter bazen ama oynatamaz yerinden.

Eğilir, bükülür hatta dalları kırılır ağacın ama gövdesi dimdik durur.

Rüzgar da soğuk da sıkılır sonunda öfkesi dinmeye, geri çekilip dinlenmeye karar verir, ilkbahar gelir, ılıklaşır ortalık, havada bir koku, ağacın keyfi yerine öyle bir gelir ki başlar filizlenmeye, sanki kendini takdir eder, dallarına teşekkür eder gibi üzerlerine çiçekler kondurur.

Çiçeklenen dallar unutur soğuk rüzgarları, besler çiçeklerini, çıkarır meyvelerini, yemyeşil yapraklar yeniden salınır dallarda, ılık rüzgarla dans eder gibi, yazın çoşkusu ağacın kokusuna siner, kuşlar sarar her yanını, kelebekler uçuşur, dimdik gövdesi, yemyeşil yapraklarıyla öyle heybetlidir. İnsanlar da ağacı hayranlıkla izlemeye başlar, heybetinden, gölgesinden faydalanmak isterler. Çocuklar yanında koşuşturur kahkahalarla oyunlar oynarlar.

İşte tıpkı böyledir insan ömrü. Koşullar değişmeye başlar önce, sonra fazlalıklar atılır, insan özüyle başbaşa kalır. Zor şartlar eğmeye bükmeye, kendi isteğine göre değiştirmeye çalıştıkça, biraz incinir, kırılır. Ama özü dimdik sağlam kalır. Kendini en güçsüz sandığı an, en güçlü  durduğu zamandır.

Ağaçtan farkımız ise olup biten her şeyi sonsuza kadar sürecek sanmamızdır.

Başımıza gelen zor şartlarda hiç bitmeyecekmiş gibi içine hapsolduğumuz anlar, gidenlerin zamanı geçip gittiğini anlamayıp arkalarından hesaplaştığımız anlar.

Ağaçlar dile gelse, ben bu yaprakları filizliğinden itibaren bilirim efendim, çiçekli halini de meyvesini de gördüm, kimseye bırakmam, sarardıysa da yeşertirim diyen çıkar mı?

İnsanda çıkıyor, diyoruz işte.

Hayatın adaletine ve değişimine, kendi gücümüze ve esnekliğimize inancımız bizi diğerlerinden ayırıyor.

Hayattaki en temel kural, bir şey iyi de olsa kötü de olsa bir gün değişecek olması.

Hoşgeldin bahar, bize umut ol.

Write a comment